|
O, bir
muallimdi.
Kendi halinde yaşar giderdi.
İşini çok seven biriydi.
Bazen öfkeli, bazen neşeliydi.
O, bir muallimdi.
Din Kültürü ve Ahlak eğitmeniydi.
Talebelere güzel ahlakı öğretmeliydi.
Bunu kendine hedef seçmişti.
O, bir muallimdi.
Duyguları yüzünden belliydi.
Talebesi için sevinir ve gülerdi.
Bazen çocukça ağlar, gözyaşı dökerdi.
O, bir muallimdi.
Talebesini çok severdi.
İyiliklerini ister, bazen de sinirlenirdi.
Tek hedefi, edepli talebe yetiştirmekti.
O, bir muallimdi.
Mümince hedef ve ilkeleri benimsemişti.
O yönde giderken, bir gün çok fena dayak yedi.
Az kalsın, canını da verecekti.
O, bir muallimdi.
Öldüresiye dövülmeyi hak etmemişti.
Dertlerini, sorunlarını konuşarak çözerdi.
Talebelerin önündeydi… Ağlayarak inledi.
O, bir muallimdi.
Yediği yumrukları, ‘ONUR’ una yediremedi.
“Vurana elsiz gerek” düşüncesindeydi.
Böylece ruhunu Hakk’a teslim etti.
O, bir muallimdi.
Talebeyi emanet belledi.
Emanete ihanet etmezdi, edemezdi.
Yine de dertsiz tasasız değildi.
Kamil KARAKAŞ, 18.05.2016, Ortaca
|
|