KÜÇÜK ŞAİRLER AKILLI SINIFTA
Bizim çalışmalarımız, meyvesini 2011-2012
öğretim yılında vermiştir. Ancak, kökleri 2007-2008 öğretim
yılına (yani birinci sınıfa kadar) dayanmaktadır. Bu yüzden, son
bir yıllık çalışmayı anlatmak yerine, beş yılı kapsayan bir
anlatım yapmak istiyoruz. Çünkü eğitim bir süreçtir. Eğitimde
süreç, sonuçtan daha önemlidir.
Bu çalışmayı, Çin’de yetiştiği anlatılan
bambu ağacına benzetiyoruz.
Peki, Bambu Ağacı Nasıl Yetişir?
Bilindiği üzere, bambu ağacı toprağa tohum
olarak ekilen ve beş yıl boyunca topraktan çıkması sabırla
beklenen bir ağaçtır. Bambu ağacını anlatırken, tohum olarak
ekilmesinden yetişmesine kadar geçen sürenin tamamı anlatılır.
Toprağın üzerine çıktığı ve altı hafta gibi kısa bir sürede
yirmi yedi yirmi sekiz metre boya ulaştığı, son evresinin
anlatımı yeterli görülmez. Çünkü bambunun asıl hikâyesi,
toprağın altında geçen uzun süre ile birleşince anlam kazanır.
Yetiştiricisi beş yıl sabreder ki bambu gün yüzü görsün ve altı
haftada çok hızlı bir şekilde büyüsün.
Temel eğitimin birinci kademesindeki
öğrenciler de bambu ağacına benzer. Onları yetiştirmek sabır
ister, hoşgörü ister. En önemlisi de mesleğine karşı sevgi
ister. Bunun içindir ki son bir yılda yapılanları anlatırken,
ondan önce geçen çalışmaları da anlatacağız.
BAŞLIYORUZ…
2007-2008 öğretim yılı minik
öğrencilerimiz birinci sınıfta…
Okuma ve yazmayı öğrenmek, Atatürk ilke ve
inkılapları ışığında, çağın gerektirdiği donanımla eğitilmek
üzere; aileleri tarafından bize emanet edildiler. Hepsi kıpır
kıpır, hepsi canlı… Onlar, öğretmenlerinin eline teslim edilmiş,
birer altın madeni. İşlenmeliler… Süslenmeliler… Eğitilmeliler…
Öyle bir eğitilmeliler ki henüz bilmediğimiz meslekleri bile
icra edecek donanıma sahip olmalılar. Bundan dolayı öğrenmeyi
öğrenen, kendini yenileyen, yeni fikirlere açık olarak
yetişmeliler. Ama sınıfımız henüz bu donanıma sahip değil.
Öğretmenleri, hizmet içi eğitimler yoluyla bilişim
teknolojilerini kullanma eğitimi almış. Yapacağı çalışmaları;
aldığı eğitim gereği, yeni müfredat ve yeni teknolojiye göre
tasarlamış. Sınıfta bir kara tahta ve tebeşir.
Birinci dönemin sonlarına yakın bir
zamanda okuma ve yazmayı öğreniyorlar. Tıpkı ülkenin her
yerindeki diğer yaşıtları gibi… Bazı veliler, öğrencilerinin
bazı okullardaki yaşıtlarından geri olduğunu belirtiyorlar ve
mutsuzlar. Öğretmenleri olarak, sabırlı olmalarını istiyoruz.
Çünkü bu yol uzun ve yorucu bir maraton…
İkinci dönemin sonları… Öğrenciler okuma
hızlandırma etkinlikleri sırasında, İstiklal Marşı’mızın
tamamını ezberlediler. (Bakınız:
www.kamilkarakas.com.tr/istiklal_marsi.htm ) Yılsonunda
yapılan etkinliklerde, toplu halde Milli Marşımızı mahalle
halkının önünde okudular. Katılımcılar tarafından alkışlanmak,
onlara tarifi imkânsız duygular yaşattı. Bu olay,
öğrencilerimizin şiire ilgi duymasını da sağladı.
2008-2009 öğretim yılı öğrencilerimiz,
ikinci sınıfta…
Yenilenen ilköğretim müfredatından
hareketle, onları şiir yazmaya yönlendirdik. Onlar yazdılar. Biz
okuttuk ve alkışlattık. Başöğretmenin tavsiyesine uyduk, onları
geleceğin büyükleri gözüyle gördük ve öyle davrandık.
Yazdıklarına onların gözüyle bakmak gerekiyordu. Biz de öyle
yaptık. Dedik ki “Çocuklar, şiirleri şairler yazar.” Yazdıkları
şiirlerin altına şair olarak kendi adlarını yazmak, onları
heyecanlandırdı (Şair Ayşegül YETKİN). Çok mutlu oldular. Bir
iki derken şiirler ve hikâyeler birikti. Yapılan işleri duyurmak
istedik. Okul gazetesi çıkardık. İki sayfalık, A4 kâğıdı…
Gazetemizin adını da içlerinden biri koydu. Kumsal… Kumsal
Gazetesi’nde onların ürünlerine yer verdik. Okula ait bir yayın
olduğu için, ürünleri seçmemiz gerekti. Bu durum gazetede ürünü
çıkmayan öğrencileri ve dolayısıyla da velilerini üzdü.
2009-2010 öğretim yılı öğrencilerimiz,
artık üçüncü sınıfta…
Şiiri sevdiler. Öğretim yılının sonunda
şiir kitabı çıkarma sözü verdik. Sponsor desteği aradık
elbirliğiyle… Destek bulunca da doğruca matbaaya koştuk. Kırk
sayfalık bir şiir kitabımız oldu. Adını “Zakkum Çiçekleri Şiir
Demeti” koyduk. İki bin adet basıldı. Okul gazetemizin eki
olarak, ilçe genelinde ücretsiz dağıttık. 17 Haziran 2010’da bu
kitap için, ilçe merkezindeki bir okulun çok amaçlı salonunda,
şiir dinletisi ve imza günü düzenledik. Küçük şairlerimiz,
kitaplarını imzaladılar. İlçe Kaymakamımız, Belediye Başkan
Vekilimiz, İlçe Milli Eğitim Müdürümüz, okulumuza ismi verilen
Şehidimizin babası ve daha birçok insanımız programımıza
katıldılar. Yapılan bu etkinlik, yerel ve ulusal gazetelerde
haber konusu oldu. Gelen tepkilerden dolayı çok mutluyduk. İmza
gününde (17 Haziran 2010), projemiz ile sınıfımıza bir
bilgisayar, bir yansıtım cihazı ve bir akıllı tahta edinmek
istediğimizi duyurduk. İstedik ki bizim sınıfımız da interaktif
bir eğitim ortamı olsun.
“Tohum saç, bitmezse toprak utansın.”(
N.F. KISAKÜREK) dizeleri sloganımız oldu. Ortaya konulan bir
projeyi destekleyenler olduğu gibi, gülüp geçenlerin, alay
edenlerin de olabileceği herkesin malumudur. Bu tür durumları
biz de yaşadık. Ancak, Montaigne’inin “Gideceği limanı bilmeyen
gemiye hiçbir rüzgârdan fayda gelmez.” Sözünden hareketle esecek
rüzgârı beklemeye koyulduk.
2010-2011 öğretim yılı öğrencilerimiz,
dördündü sınıfta…
Onlarla ve anne babalarıyla el ele verdik.
Projemiz için tek yürek olduk. Çevremizdeki insanlara şiir
kitaplarımızdan hediye ettik, projemizi ve hedeflerimizi
anlattık. İmkân verildiği takdirde; küçük şairlerimizin daha
büyük işler başarabileceğinden bahsettik. Okul aile birliğimize
bağış yapmaya teşvik ettik. İlk zamanlar, hayalimize gülüp
geçenler de oldu. Ancak, projemize destek verenler
çoğunluktaydı. İnsan, böyle anlar yaşadığında kendisini
anlayanları, kendisiyle duygudaşlık yapanları unutamıyor.
Aralık 2011, sınıfımıza bir diz üstü
bilgisayar ve bir yansıtım cihazı alındı. Okulumuzun bir
sınıfının, ilk kez böylesi bir imkâna kavuşması öğrencilerimizi
ve velilerini heyecanlandırdı. Çünkü bizim okulumuz, fiziki
olarak küçük (mevcut, 92 öğrenci) bir eğitim ortamıydı ve
velilerimizin çoğunluğunun gelir seviyesi düşüktü.
Derslerimizi MEB’in ücretsiz olarak
sunduğu vitamin eğitim içerikleri ile destekledik.
Öğrencilerimizin derslere karşı ilgisi arttı. Bu da sınıf
başarımızı yükseltti. Heyecanımıza yerel basınımız da katıldı.
Sevincimiz arttı. (Bakınız: Hamle Gazetesi, 31.12.2011,
Miniklerden Örnek Davranış)
Nisan 2011, çevre imkânları ile akıllı
tahtamız da alındı. Öğrencilerimiz gelişmelerden çok
mutlu, öğretmenleri de onların geleceğinden bir o kadar umutlu…
Artık, onlara balık tutmayı öğretmek daha kolay hale geldi.
Çünkü oltanız (avlama araçları) olmadan balık tutmayı
öğretemezsiniz. Öğretmeye çalışırsanız, ezbercilikten öteye
geçmez. Eğitimde teknolojiyi kullanmamak da olta olmadan balık
tutmaya benzer. Eğitimi bilişim teknolojileri ile desteklemek,
öğrenmeyi zevkli ve kalıcı hale getirir.
İşin bir de insanların öğrenme düzey ve
şekillerinin birbirinden farklı olması boyutu var. Kara tahta
ile eğitim, işitsel zekâya sahip öğrencilerde yeterli oluyordu.
Bilgisayar ve yansıtıcımızın gelmesiyle görsel zekâya sahip
öğrencilerimizin başarısında artış gözlendi. Akıllı tahtanın da
eğitim ortamımıza girmesiyle, dokunsal zekâya sahip
öğrencilerimize de fırsat eşitliği sağlanmış oldu. Tüm bunlar
yaşanırken, basında çıkan FATİH PROJESİ haberleri
öğrencilerimizi yaşıtlarından daha çok heyecanlandırıyordu.
“Öğretmenim, tablet bilgisayarlarımız da gelirse; biz neler
neler yaparız?” diyorlardı.
2011-2012 öğretim yılı öğrencilerimiz,
beşinci sınıfta…Hasat zamanı…
Atalarımız: “Alet işler, el övünür.”
Demişler. Hakikaten öyle oldu. Biz, öğrenmeyi öğretmenin keyfini
yaşadık. Öğrencilerimiz de, dersi daha eğlenceli işlemenin
keyfini yaşadılar. Tahtada bir etkinlik yapmak, adeta bir yarış
haline geldi. Gayri ihtiyari bir öğrenciye diğerinden fazla
fırsat vermek, itirazlara sebep oluyordu. Bu imkânlar
sağlanmadan önce; derse katılmaktan keyif almayan öğrencilerimiz
de ders işlemenin hazzını aldılar. Örneğin Arif Erman adlı
öğrencimiz, derse katılmaktan pek hoşlanmazdı. Akıllı tahta ve
bakanlığımızın sunduğu pdf kitaplar, vitamin eğitimler,
Z-kitaplar, bizim isteksiz öğrenciyi adeta canlandırdı. Arif
Erman, tahtada yapılan etkinlikler için en çok parmak kaldıran
öğrencimiz haline geldi.
İlçemiz genelinde akıllı tahta
uygulamasına geçen birkaç sınıftan biri olmak ve bunu
kendilerinin bizzat içinde olduğu bir proje ile başarmak, küçük
şairlerimizi mutluluktan uçuruyordu.
Biz de öğretmenleri olarak onlara: “Artık
gerek sınıf mevcudumuz, gerekse teknolojik imkânlarımız
açısından özel okullardan farkımız kalmadı. Size çok çalışmak
düşüyor.” Dedik.
Başöğretmen Atatürk’ün: “Öğrenci hangi yaş
ve seviyede olursa olsun onlara, geleceğin büyükleri gözüyle
bakacak ve öyle davranacaksın.” sözünden hareketle: “Ülkemizin,
muasır medeniyetler seviyesine ulaşması için, çok çalışmamız
gerekiyor. Lütfen, söz verin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin dünyanın
en güçlü ve en adaletli devleti olması için çalışın.” Şeklinde
telkinlerde bulunduk. Onlar da bize söz verdiler ve çok
çalıştılar.
Öğrencilerimiz, beşinci sınıfta olduğu
için, bir yandan da parasız yatılılık ve bursluluk sınavlarına
hazırlamamız gerekiyordu. Şubat 2012’de Halk Eğitimi Merkezi ile
iş birliği yaptık. Onlar da bizi kurs öğretmeni olarak
görevlendirdiler. Velilerimizle toplandık. Onların da
fikirlerini aldık. 12 Şubat 2012 ila 03 Haziran 2012 arasında
ücretsiz hazırlık kursu verdik. Kursumuzda, hafta içinde
işlediğimiz konularla ilgili, test soruları çözdük, deneme
sınavları yaptık. Tüm bu çalışmalar sonucunda göze görünür bir
başarı elde ettik. Deneme sınavlarında sınıf ortalamamız 460-470
puanlara kadar yükseldi.
Yılsonunda altı öğrencimiz takdirname belgesi, sekiz öğrencimiz
teşekkür belgesi aldı. İki öğrencimiz de şube öğretmenler kurulu
kararıyla bir üst sınıfa geçti. Ayrıca, sınıfımızdaki tüm
öğrencilerimiz, Okul Müdürümüz tarafından onur belgesi ile
ödüllendirildi.
Sözün özü: “Yetenekler, saklı kalmasın.”
Dedik. Hiçbir öğrencimizi “İşe yaramaz!” olarak yaftalamadık.
“Öğrenmeyen öğrenci yoktur. Öğretemeyen öğretmen vardır.” Sözü
kılavuzumuz oldu. Yöntem ve tekniklerimizi öğrencilerimize göre
belirledik.
Onları Hz. Ali’nin tavsiye ettiği gibi:
“İçinde bulunduğumuz zamandan ziyade gelecek zaman için eğitmeye
gayret ettik.” Çünkü onlar, MEB’in müfredatlarında da belirttiği
gibi; şimdi aldıkları eğitimle, gelecekte henüz bilmediğimiz
mesleklerde çalışacaktır. Onların ufkunu açmak, hayal dünyasını
zenginleştirmek ise bizim en önemli görevimizdir.
Sınıf Öğretmeninin Görüşü:
Bazen hissedersiniz, hayal kurarsınız ama
bir türlü istediğiniz kelimeleri bulup derdinizi anlatamazsınız.
Kelimeler, yetersiz kalır. Yaşadığınız hayal kırıklıkları, bazı
ufku dar insanların sizi üzmeleri… Sizi “Neden bu kadar
çalışıyorsun? Ülkeyi sen mi kurtaracaksın? Çok çalışıyorsun da
maaşın mı artıyor?” ve benzeri sözlerle alaya almaları içinizi
acıtıyor, yüreğinizi dağlıyor. Gücünüz azalıyor. Çünkü
“Öğretmen, mum gibidir, eridikçe ışık verir.” Bu tür çalışmalar,
ödül almalı ki daha mesleğinin baharında olan öğretmenlerin
şevkleri kırılmasın. Enerjilerini henüz karşılarına gelmemiş
olan müstakbel öğrencilerine de taşısınlar.
Atalarımız: “Marifet iltifata tabidir.”
Demişler. Takdir, siz ufku büyüklerimizindir. Böyle bir imkân
sunduğu için de Sayın Bakanımıza sonsuz teşekkür ederiz.
Toprağa tohum ektik. Kimisi erken çimlendi
kimisi geç… Ne toprak utandı ne de biz… Burada bizi
utandırmayan, desteklerini esirgemeyen yöre halkımızı ve Sayın
Kaymakamımızı, yenilikçi fikirleri önemseyen, İlçe Milli Eğitim
Müdürümüzü unutmak vefasızlık olur.
T.J. CARRUTHERS : “İyi bir öğretmen,
kendisini yavaş yavaş gereksiz kılabilen insandır.” Diyor.
Bilişim teknolojileri, bize bu sözün gerçekleşmesi için fırsat
sundu. Eğer siz, öğretmen olarak yeniliklere açık olmaz,
kendinizi yetiştirmezseniz, paslanır gidersiniz. Kendisine
yeten, öğrenmeyi seven, yeni bir şeyler öğrenme isteği duyan
öğrenciler yetiştiremezsiniz.
Öğretmenlik mesleğine henüz başlamadan
evvel okuduğumuz bir kitabın adı:
“Ya bir yol bul, ya bir yol aç ya da
yoldan çekil.” (M. SEKMAN)
Kamil KARAKAŞ; 26.06.2012, Salı |